Dün akşam, Fuglafjördur - Runavík maçının sonuna kadar oturamadım. İlerleyen saatlerde de yazma şansım olmadı. Dolayısıyla Cuma günü oynanan üç maç hakkındaki değerlendirmelerimi bugün yapmak durumundayım. Yaz aylarında çoğu günü sevmem. Kışın bayıldığım hafta sonlarından yaz aylarında nefret ederim. Yapacak işin olmadığı, sıcaktan kavrulunan, sap gibi oturulan bu berbat günlerde bloglamak cidden en iyisi, sağol Fuglafjördur, sağol Runavík.
Dünkü yazımda, çok önemli maçlar olmadığı sürece ayrı ayrı yazmayacağımı belirtmiştim. Tatil yapmayı pek seven İskandinav abilerimize rağmen, her hafta 15-20 maç hakkında ayrı ayrı yazı yazmam gerekecek ki ben sadece 16 yaşında bir öğrenciyim. Bu işten para kazanıyor olsam, mesleğim olarak günde 10 saat yazar ve yapardım tabi ki fakat zamanım kısıtlı maalesef. Hafta sonuna girmiş olmamızı ve bu berbat Cumartesi gününü fırsat bilerek, sizlere dün akşamki maçları anlatmak, "vay anasını" demek ve dedirtmek istiyorum.
***
Ykkönen'de, önemli sponsorluk sözleşmeleri imzaladığını belirttiğim Oulu ekibi OPS Oulu, ligin kendisi gibi yenilerinden FC Espoo ile karşılaştı dün. Şöyle ihtimal olarak göz önünde bulunduracak olursak, ev sahibinin pek şansı yoktu. %20 Espoo desek, %35 beraberlik, %45 Oulu olur. Yani maç öncesinde "kim kazanır?" deseler ben böyle bir oranlama yapardım. İlk yarı %35'lik ihtimal, ikinci yarıda da %45'lik ihtimal gerçekleşti. Dengeli geçen ilk yarının ardından, ikinci yarıya hızlı başlayan OPS, kilidi çabuk açtı. 48'de Björkstrand, Sixten'in topuna "gel sen bakayım buraya" derken kendi ağlarına gönderdi bahsi geçen topu. Espoo şoku henüz atlatmamışken, üzerinde "Juntunen'den selamlar" yazılı top, ikinci kez Espoo ağlarını havalandırdı. Ev sahibinin ümit veren etkili oyuncusu Seferi'nin 88'de attığı gol, puan için yeterli olmadı. Bu skorla puanını 10'a yükselten Oulu ekibi ligde dördüncü sıraya yerleşti. Tipik bir Ykkönen maçıydı. Peki ya Superettan ve Vodafonedeildin maçları?
Kesinlikle öyle değillerdi. Şimdi mikrofonu Jönköping'de bulunan arkadaşım... Yok, yine ben anlatacağım.
***
Ligin düşmemeye oynayan ve ne hikmetse kümede kalmayı daima başaran takımı Jönköpings Södra, Türkiye saatiyle 20:20'de başlayan maçta Östers IF'i ağırladı. Öster'in, Jönköping temsilcisinden hiçbir farkının olmadığını belirtmekte fayda var. Maç öncesinde "Ne olur?" diye sormuş olsaydınız, "Sıkıcı geçecek bir maç olur, üç skor çıkabilir: 1-0, 0-0, 1-1" diye cevap verirdim. Maç sonunda ise mosmor olurdum.
Maça geride bıraktığımız haftalarda etkilerini göremediğimiz etkili futbolcularıyla ağırlığını koyan Jönköpings, 2. dakikada Redo ve 9. dakikada Cederqvist'in attığı gollerle, maçta 10 dakikada dolmadan 2-0'lık üstünlük yakaladı. Jönköpings'in yorulmasını bekleyip "beyler bari yemeyelim defansı"na dönen Öster, 29 dakika daha direnebildi ve ev sahibi, 38'te Fagercrantz'ın attığı golle, soyunma odasına 3-0 önde gitti. Jönköpingliler de dahil, kimsenin beklemediği bir skordu bu. Galibiyet belki doğal karşılanabilirdi fakat 45 dakikada 3 golün atılması, başlı başına bir ilginçlikti, Jönköping adına bir futbol mucizesiydi. Bu kabızların 45 dakikada 3-0 öne geçmelerine anlam verilemiyordu. Belki de bunları düşünen tek insan bendim...
İkinci yarıya Öster, beni bir kez daha dumur etti ve baskılı oyunun karşılığını, 63'te Karekezi ile aldı. Yorulan Jönköping'in üzerine daha çok gitmeye başlayan Öster 72'de Smajlovic ve 78'de Katenda'nın golleriyle, durumu 3-3'e getirmeyi başardı. Jönköping'in 45 dakikalık mucizesinin üstünü 33 dakikada yine bir mucizeyle örten Öster, ikinci yarıda etkisiz kalan rakibinin maçı bıraktığını düşünüyordu fakat çok pis yanılmıştı. Bu dakikadan sonra yeniden gaza gelen Jönköping, 83'te Fagercrantz'ın golüyle yeniden üstünlüğü ele geçirdi. 90'da Öster'in üçüncü golünü atan Katenda oyundan atılınca, Öster de yenilmiş sayıldı.
Her sezon acayip işler yapan ve kümede kalmaya oynayan Jönköpings, bu sonuçla birlikte beşinci iç saha maçında 9. puanına ulaşmış oldu. Geçen hafta yine Jönköping'de, 84. dakikada Eutus'un attığı golle Hammarby'yi 2-1 mağlup etmişlerdi. Bu sene işler o kadar kötü gitmiyor, hiç değilse playout oynamayacaklar gibi... Ama Öster'in daha çok çalışması lazım, hehe.
***
Kimsenin iplemediği, gönülden bağlı olduğum(eheh) Vodafonedeildin... Daha kolay adıyla, Faroe Adaları Birinci Ligi. Aslında hiç de kolay değilmiş, daha uzunmuş. EB/Streymur başlığında, dün oynanan maçın önemini belirtmiştim, tekrar yazmaya gerek duymuyorum. İsteyenler yazının ikinci bölümüne bakabilir ve içinde bulunulan seksi ortamı daha iyi görebilirler. Muhteşem geçen bu maçın bir de puan durumu için önemi göz önüne alınılırsa, sahadan çıkan sonuç ve oyun, futbolseverleri ciddi anlamda güldürecektir. Maç sonucunu gördükten sonra abartısız 5 dakika güldüm. Sevindim. Faroe Adaları'nın ne kadar eğlenceli bir yer olduğunu düşündüm. Halı sahada yaşanmayan geri dönüşlerin ligini sevdim ben, Vodafonedeildin'i sevdim. Maça gelelim...
Türkiye saatiyle 20:30'ta başlayan, 10. haftanın ilk maçı. Maç öncesinde 18 puanı bulunan Fuglafjördur lider, 16 puandaki NSÍ Runavík, HB Tórshavn'ın ardından üçüncü sırada bulunuyor. Faroe futbolunda "favori" kelimesine yer olmadığını belirtmek lazım. Türk futbolseverlerin Fenerbahçe eşleşmesinden tanıdıkları B36 Tórshavn var. Onun haricinde her sezon farklı bir şampiyon çıkabilir, "favori" deme gafletinde bulunduğunuz takımlar rezil performanslar sergileyebilirler.
Kâğıt üzerindeki performansa bakıldığında bu maçın favorisi Fuglafjördur'du...
Henüz ikinci dakikada Nenad Saric'in attığı golle 1-0 öne geçen ev sahibi, "Favori yokmuşmuş, sktir!" der gibiydi. 30'da Hansen skoru eşitlese de, 43'te Dalbuo, Fuglafjördur'un soyunma odasına 2-1 önde gitmesini sağlayan golü attı. Buraya kadar garipsenebilecek bir şey yoktu. Gol ortalaması olsun, oyun olsun... Faroe Adaları standartlarındaydı her şey. Fakat ikinci yarı öyle olmayacaktı. Galip gelmesi halinde liderlik koltuğuna oturacaktı Runavík. İkinci yarıda oynadıkları oyunla da bunu ne kadar istediklerini gösterdiler. "Kalesinde sigara içen halı saha kalecisi"ne dönüşen Fuglafjördur kalecisine, "kundurayla maça çıkan halı saha oyuncusu" olan oyuncular da eklenince, işin rengi değişti.
53'te Lukjani'nin golüyle farkı ikiye çıkartan Fuglafjördur, hepten dağıttı. Golü arayan, koklayan(oldum olası kılım bu tabire) fakat bulamayan taraf Runavík'ti, ev sahibi oyunu rölantiye alma derdindeydi fakat top oynamaya fırsat bulamıyordu.
Runavík aradığı golü 70'de Jovevic'le buldu. O da ne? 3 dakika sonra, takımının ilk golünü atan Hansen yine sahneye çıktı ve skoru 3-3'e getirdi. 5 dakika sonrasında Jann Ingi Petersen "beyler bi' tane de ben atayım" dedi. Maç öncesinde "abi böyle hani perdeyi kapatan oyuncu falan diyolar ya haberlerde, öyle olmayı çok istiyom biliyo musun?" şeklinde açıklama yapan Potemkin, perdeyi kapatan isim oldu.
"Sübhanallah kardeş ibretlik bir paylaşım" diyeceğinizi biliyorum. 2 farkı bulduktan sonra rakibini ciddiye almayan, top saklamaya çalışan fakat topu dahi göremeyen Salih ve saz arkadaşlarının akıl almaz mağlubiyeti, hepimize ders olmalı. Maçtan sonra...
Fuglafjördur karısından boşandı. 18 puanla ikinci sırada bulunuyor fakat bugün ve yarın oynanacak maçlarla muhtemelen yerini kaybedecek.
NSÍ Runavík 19 puanla liderlik koltuğunda oturuyor. HB Tórshavn'ın puan kaybetmesini bekleyecek...
***
İşte böyle sevgili okurlar. Maç yapılan tüm liglerin değerlendirmesini yarın falan bulabilirsiniz, hoşçakalın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder